Kor ateş suya düştüğünde, gezilerimizi rahat yapacağımızı düşünürdük ama Konya bizi ilkyaza rağmen serince karşıladı. Mayıs pembe fistanlarını üzerine geçireceğine, omzumuza kabanımızı aldırdı. Mayısın altısı ama suhunet olsa olsa altıydı. Tüm serinliğe rağmen sabahın ilk saatlerinde yönümüzü Çumra İlçesi’nin 10 km doğusundaki Çatalhöyük’e çevirdik.
Geçtiğimiz verimli büyük ovanın 16000 yılı önce bir göl olduğuna inanması güç. Sağımız ve solumuz yemyeşil. Açık renk yeşilin buğday, koyu renk yeşilin ise arpa olduğunu öğrendik. Hasat vakti geldiğinde, Konya Ova’sı altın rengine bürünecek. Temmuz’un yüzü, gözü, elleri bereket olacak.
Su kanallarını takip ederek 9000 yıllık kentin olduğu yere vardık. “Çatalhöyük’e Hoş geldiniz” tabelasının üzerindeki talimatları okuduk. “Ziyaretçi geldiğinde zile basarak bekçiyi haberdar eder” talimatına uyduk, zile bastık. Bekçi ağabey geldi, idari binaya bizi götürdü ve gezebileceğimizi söyledi. İdari binada daha çok kazı çalışmalarına ait fotoğraflar ve yazılar var. Yaşlı evrenin en eski yerleşim merkezindeyiz. Çatalhöyük insanlarının neden, ne şekilde buraya geldiği bilinmese de, karmaşık mimarı yapının yaratıcıları yaklaşık 50 yıl boyunca katmanlarını değiştirerek ama aynı yerde katmer katmer yaşamışlar. Kapıdan değil, bacadan girmişler. Sokakta değil, dam üzerinde gezmişler. Toprak bereketli olduğu için beslenmeye değil, sanat için zaman harcamışlar. Dünyanın ilk manzara resmini burada çizmişler. Yazıları okurken, arkeologlara soru soran köy halkanın haklı soruları aklıma takıldı.
- Evlerin neden kapıları yoktu?
- Neden tavandan evlere giriliyordu?
- Neden ölülerini zemin altına gömdüler?
- Kadın erkek eşit miydi?
Kapıları yoktu, belki canavarlardan korkuyorlardı. Tavandan giriyorlardı, çünkü kapıları bacalarıydı. Ölülerini seviyor, yamaçlarında istiyor, oturdukları odanın altına gömüyorlardı. Kadın erkek eşitti, ne erkekler için ayrılmış divan-ı hümayun, ne de yalnızca kadınlara kollayan Kibele vardı. 9000 yıl önce yaşamış, modern insanlardı.
Beli bükülü evrenin, bağrında sakladığı bu kerpiç evleri 9000 yıl sonra görmek, ölümsüzlük hissini yaşatıyor. Kazıların olduğu iki alanda korugan inşa edilmiş. Böylelikle, kazı çalışmalarında ve sergileme de kolaylık sağlanmış. Sorularımıza daha kolay cevap bulabiliyoruz.
Yeşil çayırların içinde koşuşturan rüzgar, sokakları olmayan büyük kasabada damlardan atlayan çocukların neşeli çığlıklarını yanımıza taşıdı. İçimizdeki binlerce yıllık yorgunluğa rağmen, “Fotoğraf çekmek her şekilde serbesttir” talimatına uyarak geçmişi fotoğrafladık.
Gülümseyin, Çatalhöyüklüler şimdiki kentlileri şaşırtıyor.