Konyalılar bilmiyor ya da çok azı duymuş. Eflatunpınar’ı görmeye gideceğimizi söylediğimizde şaşırıyorlar. Eflatunpınar’ı, Hititlerden kalma bir anıt. Beyşehir’e 22 km uzaklıkta. Sandık Hacı Köyü’ne yaklaşınca kahverengi tabelanın mihmandarlığı ile anıtı buluyoruz.
Üç bin yıldır, ellerini göğsüne kavuşturmuş, sırtlarında tanrı ve tanrıçalarını taşıyan, belki de anıtın ve hatta evrenin ayakta durmasının sebebi, sakallı ve sivri külahlı beş iri tanrının, dimdik duruşları ile karşılaşıyoruz. Kutsal havuza ulaşmak için iptidai yerleştirilmiş bir kalasın üzerinden 5 metre yükseklikteki üç adet boğanın kızıl renkli nefeslerini ensemizde hissederek ilerliyoruz. Kesme taşlardan oluşmuş havuzun binlerce yıldır hiç durmadan kaynayan pınarının berraklığına yansıyan ise bereket… Hitit Tanrıları, bolluk için güneşten yaratıcılığını kullanmalarını istiyorlar sanki. Yekpare bir taşa yontulmuş kanatlı güneş kursu ise, tüm bozkıra can veriyor, toprağı büyüleyerek berekete boğuyor. Omuzlarındaki yükle ayakta duran tanrıların üç tanesinin eteklerindeki deliklerden, çıplak bozkırı bellemek için sular fışkırıyor. Anıtın sağında ve solunda, tahtlarında oturan iki su pınarı tanrıçası sessizce sudaki akislerini izliyorlar. Su, etraftaki sessizliğe dokunmadan akıp gitmek isterken, ellerini güneşe doğrultmuş tanrılar semazenler gibi, işittikleri sesle yerin altına akmayı, hasat vakti yerin üstüne bereket olarak çıkmayı diliyorlar.
Eflatun rengi, soyluluk ve otorite simgesidir. Bozkırın orta yerinde yapılan Hitit anıtına Eflatunpınar denilmesini, Hititlerin işte bu muazzam otoritesine ve gücüne bağlıyorum.
Ayrılırken eflatun suya düşüyor, su erguvan renkli mürekkep oluyor ve kalemin ucundan kağıda dökülüyor:
“Keşke çok geç bulduğumuz bu su kültünü temiz tutabilsek, biraz özen göstersek, tanrıları koruyabilsek, Hititlerin büyüklüğünü tüm evrene anlatabilsek…”
Ne güzel olur.