Şapinuva ismini ilk duyduğumda, uzak doğuda bir kent olduğunu düşünmüştüm. Oysa, Çorum Müzesi’ni gezerken, Çorum’a yalnızca 53 km uzaklıkta bir Hitit Başkenti olduğunu öğrendim. Tokat’a geçerken bu ören yerini mutlaka görmemiz gerektiğini söylediler. Uyduk tavsiyeye çıktık yola…
Ortaköy’e vardığımızda Şapinuva kadar olmasa da yüzlerce yıldır yaşıyormuş gibi gözüken bir amcaya, yolu tarif etmesini istedik. Tariflerken yolu:“taşı kayayı görecekseniz de ne olacak?” der gibi bakışını yakaladık, tebessümle iyi bayramlar diledik, kahverengi levhada Şapinuva’yı aradık. Şeker bayramı olduğu için muhtemelen kapalı olacağı çekincesi ile gittiğimiz başkentin demir kapısını, bekçi İsmet Ağabey araladı: “Oooo hoş geldiniz, buyurun ne demek gezdiririm” diyerek bizi karşıladı.
Yıpranmış gri renkli ceketinin düğmesini, büyük bir özenle ilikledikten sonra, elini ileriye doğru uzatarak “buyurun” dedi, yol verdi. “Yağmur çok yağdı. Yer kaygan ve çamurludur , dikkatli olun” diyerek uyardı ve başladı anlatmaya. Anlattıkça coştu. Kentin coğrafi yapısının çok korunaklı olduğunu, nüfusunun bu nedenle kalabalıklaştığını, Anadolu’nun en rahat ticaret yolunun üzerinde bulunduğunu, tanrılar çok olduğu için her birine ayrı kurbanlar verdiklerini, temizlenmek arınmak için kurban çukurları açtıklarını, büyücülerin kirlendiklerini düşünen kişilere yardım ettiğini, kral ve kraliçenin ülkeyi yönetirken fala başvurduklarını anlattı. Şapinuva yapılarının temellerini gösterirken aslında bu yöntemin her zaman söylediğimiz gibi “bina ağırlığının sağlam zemine inşa edilmesi” kuralından geldiğini bahsetti. Ekledi, “ama önemli olan kazılarda çıkarılan binlerce tablet” dedi. Aygül Hanım (*) ve ekibinin ne çok uğraşverdiğini on beş yıldır yapılan kazılarda binlerce tabletlerin çıkarıldığını söyledi.
İsmet Ağabey öyle anlatıyordu ki, yüzüne baktığımda aslında onun İsmetlikten çıkıp, Şapinuva’ya dönüştüğünü gördüm. Bu büyük tarihi kenti, yaşasıya anlatıyordu. “İsmet Ağabey, sana birşey soracağım. Kazılarda çıkartılan en değerli şey neydi?” diye sordum ve tek kelimelik bir cevap aldım. “Bilgiydi” dedi. “Tabletlerden Hititlilerin siyasi, kültürel yapısını öğrendik. Dini törenlerinden tut, yaşayış biçimlerini görebildik. Binlerce yıl sonra edindiğimiz bilgi en değerli şey değil midir? diyerek beni yerime çivileyen bir cevap verdi.
Gezinin sonunda rehberliği için İsmet Ağabey’e teşekkür ettik. Yanımızdaki çikolatadan ikram ettik. Mütevazi kulübesini göstererek çaya davet aldık. Kapıya kadar uğurlandık.
Arkamıza dönüp baktığımızda, bilgi kentinin, sessizce kendisine ilgi gösterilmesini beklediğini gördük. Şapinuva, Japonya’da değil, Anadolu’nun göbeğinde çok eski tarihi bir kent. Bağrında fısıltıyla bekleyen tabletleri saklayan bu topraklar, bilinmeyi bekliyor.
28.09.2008’Şapinuva-Ortaköy
(*) Şapinuva’nın kazı başkanı,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aygül Süel.