Günler kısaldı. Kanlıca’nın ihtiyarları,
Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.
Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa…
Yazlar yavaşça bitmese, Günler kısalmasa…
Yahya Kemal Beyatlı
Gün, kepenklerini hemen aşağı indirmesin. “Git-mi-yo-rum” diye ayak diresin istiyorum. Günler kısalmasın, yaz bitmesin… ama Üsküplü Yahya Kemal’in (1884-1958) dediği gibi günler kısaldı. Gökyüzü hep hüzünlü. Üsküp’ten ayrılırken aklımızda hep Beyatlı’nın “Sessiz Gemi”si. Demir almak zamanı gelmişse, yola çıkmalıyız.
Ohrid’e gitmek için yola sabah erken saatte çıkıyoruz. Şar Dağları‘nın arasından, Vardar Ovası‘nı geçerek Gostivar’a ulaştık. Üsküp’ten sonra Makedonya’da en çok Türk’ün yaşadığı şehir. Gosti kelimesi “Misafir” anlamına geliyormuş. Misafirliğimiz, hasta ziyareti gibi oldu. Kısa ve öz. Gostivar’ın Kişisel geçmişini görebildiğimiz tek yapı, 1566 yılında Osmanlılar tarafından yapılan saat kulesi. Sokaklarında gezerken Anadolu’nun küçük bir kasabasında gezdiğimizi hissediyoruz. Kentte % 60 Arnavut yaşıyormuş. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, Almanya’da çalışan Arnavut gurbetçiler, kazandıklarını memleketlerine getiriyorlar ve fakat kişiliği olmayan ömrü çok kısa sürecek apartmanlara para saçıyorlar. Tetova’dan önce es verdiğimiz bu küçük kentten yağmur başlamadan önce ayrılıyoruz.
Tetova’nın girişinde Nene Teresa’nın afişleri ile karşılaşıyoruz. Kalküda’ya giden, Nobel Barış ödülü alan Rahibe Teresa’nın Üsküplü olduğunu öğreniyoruz, şaşırıyorum.
Tetova, diğer adı Kalkandelen. Bir rivayete göre Saruhanlı Türkmen göçmenleri tarımla uğraşma imkanları olmadığı için, atalarından öğrendikleri silah yapımcılığı ile uğraşmışlar. Yaptıkları silahlara “kalkan delen” ismi verilmiş. Yerli halkta göçenlerden öğrendikleri bu sanatı ilerletmişler. Şehre Kalkandelen, silaha martin denilmiş. Bugün ise şehirde ses getirenler öğrenciler. 20,000 öğrenci Tetova’da yaşıyor ve kent nüfusunun ¼’nü oluşturuyor. Ekonomiyi direkt etkiliyorlar.
Pena Nehri, geçtiği yerlerden öğrendiklerini anlatabilmek için sabırsızca çağlamasına rağmen, duraklayamadığından bildikleri ile birlikte önümüzden akıp, geçiyor. Belki de dillendiremediği güzelliklerin Alaca Cami’nde bütünleştiğini bilmesi geçişini hızlandırıyor. Cami, yağmurdan sonra havada asılı duran gökkuşağı gibi rengarenk tam karşımızda belirdi. Cami iki kız kardeş tarafından yaptırılmış. Hurşide ve Mensure kardeşler babalarının kendilerine verdiği çeyiz parasını çala çaputa harcamak yerine cami yaptırmak istemişler. Kadın elinin değdiği caminin süsünden belli. Gelin kızlar, camiyi gelin misali süslemişler. Caminin dört bir yanı göz kamaştırıcı resimlerle bezenmiş. Denilen o ki, caminin resimleri binlerce yumurta ve hayvan kanı kullanarak yapılmış. Zengin ve renkli süslemeleri görende aklıma ilk gelen Birgi’deki Çakırağa Konağı oldu. Ev sahibi, biri İzmirli diğeri İstanbullu olan hanımları memleket hasreti çekmesinler diye, her birinin oda duvarlarına memleketlerinin görüntülerini çizdirmiş. Kadın elinin değdiği yerde evler ve dahi camiler en süslü fistanlarını üstlerine alıyorlar.
Aklımız başımız renklere bulaşmış bir halde, kuş seslerinden gül kokusundan başımızı alamadığımız bir başka mekana gittik. Harabati tekkesi… 15 yüzyılda yapılmış zamana ayak direyen bir yer. Kanuni Sultan Süleyman döneminde vezir olan Server Ali Paşa tekkeden çok etkilendiği için rütbesini terk ederek Tetova’ya gelmiş. Bu denli önemli bir payeyi bırakması nedeni ile Sersem Ali Baba olarak anılmış. Öldükten sonra dergahın ikinci önemli ismi Harabati Baba olmuş. Tekkeyi genişleterek dergah haline sokmuş. Eğitim verilen, derviş yetiştirilen bir merkez halini almış. Eski Yugoslavya döneminde kapatılan dergah, 1960-1990 tarihleri arasında otel olarak kullanılmış ve şu anda dergahın postnişi olan Baba Tahir Emini’nin açlık grevi ile dergahın tekke olarak faaliyet yapılabilmesi için resmi izin alınabilmiş.
500 yıldır ayakta olmasına rağmen üstü başı hırpani görünen tekkenin bakıma ihtiyacı olduğunu gördük. Aslında yaşayan bir tekke olması sebebi ile üstü başı silkelenir diye düşündük ama tekke içinde henüz tam dillenmemiş bir anlaşmazlığın varlığı silkinmeyi engelliyor sanki. Bahçesindeki erler meydanında Sünni Müslümanların ibadet ettiği İmaret Cami, herkesin kendi inancını iç içe yaşadığı gösterir bir işaret olmasına rağmen, radikal İslamcıların baskıcı tavrı iç içe dairelerin dengesini zedeler gibi. Bunu tekkeye gelen Alevi Bektaşilerin sayısındaki hızlı azalışa bağlıyoruz.
Kentin göbeğinden bağını kesen bu inziva evinden dinginleşen ruhumuzla çemberi tamamlamak için, düşüncelerimiz başını öne eğerek yüzü dergaha dönük geri geri adımlarla Ohri’ye yola çıkıyoruz.
Gostivar, Tetova, Eylül’2010